5 Nisan 2011 Salı

Yoksa Çocuğum Nöbet mi Geçiriyor ?

2011 Mart ayının sonlarında, oğlum Ege de titreme veya kasılma benzeri bir durumla karşılaştım. O an aklıma bir zamanlar televizyonda izlediğim bir program geldi. Acaba mı demeye başladım ama insanın kendi çocuğu olduğunda, ne yazık ki hiçbir hastalığı çocuğuna yakıştıramıyor.
İzlediğim programda çocuk nöbetleri, soğuk havaleler ( sara krizleri ) , ataklar konuşulmuş ve genellikle ailelerin; çocuklarının geçirdiği küçük atakları fark edemediklerini bir oyun sandıklarını söylemişlerdi.
 Aklımda ki soru işaretleri her gün biraz daha çoğalmaya başladı ve bir hafta sonu annem ve Ümit’le birlikte mutfakta otururken Ege’nin son zamanlarda yaptığı hareketler üst üste tekrar etmeye başladı. Bu hareketleri Ümit ve annem de fark ettiler hemen elime kamerayı alıp bu görüntüyü çekmeye çalıştım çok kısa da olsa başarmıştım. Biliyordum, erken teşhis her zaman çok önemliydi.
O hafta sonu nasıl geçti bilemiyorum akşam arkadaşımın doğum gününe gidecektik ama bir yanım Ege’nin yanında kalmamızı söylüyordu. Sonunda gitmeye karar verdik ve o sırada aklımız aslında arkadaşımızın eşi Ebru’nun fizyoterapist olduğu ve bu tür hastalıklarla çok karşılaşmış olabileceği geldi. Gecenin sonuna geldiğimizde ben videoyu Ebruya izlettim yorumu “ bu bir atak olabilir ama çok önemli olduğunu düşünmüyorum “ şeklindeydi. Ümit ve ben birbirimize baka kaldık. İçten içe aslında hiçbir şey olmadığını biliyorduk ama bunu 2. bir kişiden duymuş olmak bizi iyice endişelendirdi. Eve gelir gelmez tüm gece internette bu konu ile ilgili tüm makaleleri okuduk. Biran önce pazartesi olması için dua ediyorduk. (Bu arada internette okuduğumuz ve gördüğümüz her şeye inanmamamız gerektiğini tekrar hatırlatmak isterim)
Nihayet pazartesi günü doktorumuza, sabah erkenden gittik. Videoyu ona da izlettiğimde “önemli bir durum gibi durmuyor ama bir çocuk nöroloğu görürse iyi olur” dedi. Çocuk nöroloğu mu? Korkumuz iki katına çıkmıştı. Bize 2-3 doktor ismi önererek onlardan randevu almamızı istedi. İşte o anda aslında ne kadar az çocuk nöroloğu olduğunu fark ettim (ettik) . Hemen randevu alma girişimine başladık. İlk doktor Acıbadem hastanesinde haftada bir gün hasta gören Mine Çalışkan’dı. (http://www.acibadem.com.tr/HekimlerDetay.asp?HekimId=XX5141&Sube=30&Unite=24). Hemen kendi doktorumuzdan çıkar çıkmaz şansımızı denemek için Acıbadem hastanesinin yolunu tuttuk. Ama ne yazık ki çocuk nörologlarına randevu alabilmek hiçte kolay değildi. İlk gün başarısız denememizin ardından eve dönmüştük ama soru işaretlerimiz çoğalarak. Doktorumuzun ikinci önerisi SSK Göztepe hastanesine ki çocuk nöroloğu idi. İkinci gün de oraya gittik. Ne yazık ki kendisine de randevu alamadık ama yine de hastaneye gidip şansımızı denemek istedik. Sanırım böyle günlerde insanların gözü kör oluyor. Ve artık umudumuz doktor bulma yolunda azalıyordu ne yazık ki kimseden randevu bulamıyorduk, arkadaşlarımızla konuşup tanıdığı olan var mı diye araştırmaya girişmiştik ama sonuç maalesef olumsuzdu.
Mine hanıma randevu almaya çalışırken görevli arkadaş bizi Uğur Işık hanıma yönlendirdi (http://www.acibadem.com.tr/HekimlerDetay.asp?HekimId=XX9137&Sube=30&Unite=24) bir an düşündük ve 4 hafta beklemek mi? yoksa başka bir doktor mu? 4 hafta? Biz 3 gün sabredememiştik Hemen randevu alındı ve Perşembe doktordaydık.
Işık hanım çok cici bir hanımdı. Önce bizi dinledi ve neden bir nörologla görüşmek istediğimizi öğrenmek istedi meşhur video bir de onunla paylaşıldı yine aynı yorum bazen bebeklerin göz kırpmaları veya ağız şapırdatmaları bile küçük nöbetler olabilir onun için mutlaka EEG çektirmeliyiz. Evet baştan bu yana EEG çektirmemiz gerektiğini biliyorduk. Daha sonra rutin muayene sonucunda aslında Ege ayına göre gelişimi önde bir çocuk merak edilecek bir durum yok dedi ve bizi EEG çekimi için uyku odalarından birisinin boşalmasını beklemek için hastanesinin kafesine gönderdi. Bu sıra da öğrendiğimiz başka bir konuda bir bebek ne kadar çok emeklerse sağ beyin ve sol beyin birbirine yaklaşır ve böylece çocuğun iki beynini kullanma yetisi daha da artarmış.
2 saat uyku odasını beklemek bize sanki bir asır gibi gelmişti Ege uyumak istiyor biz ise uyutmamak için çabalıyoruz. Sonunda odalardan biri boşaldı ve bizi EEG çekimi için odaya aldılar. Aman Allah’ım nasıl zor bir işlemmiş çocuğumun kafasına takılan onca kablo ve bu kabloları takmak için kullanılan ağır kokulu tutkal benzeri bir sıvı ve fön makinası… Ege kafasına bırakın kablo takılmasını şapka ve bere taktırmayan bir çocukken siz düşünün ne denli zor bir iş olduğunu. Ağlayan bir bebek, takılması gereken kablolar ve sonunda Ege hazırdı ve zavallım babasının kucağında son işlemler yapılırken uyuya kalmıştı. İlk 20 dk uyku anında EEG çekildi. Ben daha önceden EEG nasıl yorumlanır diye okumuştum ama nafile sadece çizgiler vardı ve ne anlama geliyor anlamıyorduk. Bir bilinmezlik içerisindeydik ne olacaktı ne yapacaktık… Sonunda Egeyi uyandırıp bir 20 dk da uyanık çekilmesi gerektiğini söylediler ve bu sırada bazı hareketler yaptırmamızı istediler hepsini tek tek yaptık ve işte bu sırada Ege o meşhur hareketi tekrar yaptı. Hemen EEG çekilirken Ege ile ilgilenen görevli arkadaşı uyarıp o anı işaretlemesini istedik. Sonunda işlem bitmiş ve kablolar sökülmeye başlamıştı offf bu takmaktan daha zordu. Sökmek için kullanılan kimyasaldan benim bile gözlerim yandı Acaba Ege ne hissediyordu hep aklımızda o vardı. Bu 40 dk hayatımızdan nasıl geçti bilmiyorum, sürekli Ümit bana bakıyor ben ona bakıyordum ikimizde doluyuz her an patlamaya hazırız sanki. Sırada değerlendirme anı vardı. Doktorumuz bizi başka bir odaya aldı ve sonuçları incelemeye koyuldu yan odada bir kız çocuğu ve annesi yatıyordu 2 gündür o oda da yatıyorlarmış ve çocuğun nöbet geçirmesini bekliyorlarmış. O anda aklımdan neler geçti neler ama hep hayır Ege sağlıklı onun bir şeyi yok diyordum ama diğer taraftan ya varsa onu nasıl koruyacağım diye düşünüyordum. Doktorumuz sonunda yanımızdaydı ve bize sonuçlar çok iyi, Ege çok sağlıklı, korkulacak bir şey yok diyordu. O an doktora öyle bir bakışım vardı ki sanki kelimesi hiç bitmiyordu sanki sonunda kötü bir şey söyleyecekti.  Gözyaşlarım gözpınarlarımda her an inmeye hazır yağmur gibi bekliyordu. Ama Ege iyiydi. O an tüm dünyada ki en mutlu insandım Ümitle birbirimize baktık Egeye sarılıp öptük ve insanın çocuğunun ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anladık.
Bu yaşadıklarımızdan sonra Egeyi daha iyi gözlemlemeye başladık ve sonradan öğrendim ki bazı erkek bebeklerde bu tür titremeler idrarını yapma esnasında olabiliyormuş.
 Sonuç olarak benim bu acı deneyimimi siz arkadaşlarımla paylaşmak istedim Allah hiç kimseyi sağlıkla terbiye etmesin hepimizin yavrularını sağlıklı huzurlu ve mutlu bir şekilde büyütmemizi nasip etsin.
Ege'nin Annesi